Yükleniyor...

INDEX (Tıklayarak ilgili içeriğe kolaylıkla ulaşabilirsiniz

BABA KAVAĞIYLA MEŞHUR ŞEHİR: BABAESKİ

Sevgili gezi severler, doğa tutkunları, kamp sevdalıları, güzellik ve macera avcıları hazır mısınız? Yeni rotamızı ayarlamanın zamanı geldi. Yönümüzü Kırklareli’nin Babaeski ilçesine doğru çevireceğiz. Yeşil alanları, mesire yerleri ve tarihi dokusuyla Babaeski’yi beraber tanımaya var mısınız? Hep beraber müthiş bir yolculuğa hazır mısınız? O zaman gezi rotamızı oluşturuyorum, hepimize iyi seyahatler diliyorum. Yolculuğumuzda, “Baba Kavağı” ile meşhur olan Babaeski şehrinin tarihi bir serinlik veren “Dört Yüzlü Çeşmesi”ni, tarihten gelen temizlik alışkanlığını yansıtan ünlü “Babaeski Hamamı”nı, tarihi miraslardan biri olarak bilinen “Eski (Fatih) Camisi”ni, tarihi yol ve güzergahlardan biri olarak bilinen “Babaeski Köprüsü”nü, tarihi güzelliklerden biri olan “Cedid Ali Paşa Camisi”ni, “Tarihi Sokullu Mehmet Paşa (Sinanlı) Köprüsü”nü ziyaret ederken aynı zamanda şehrin ünlü simalarını, örf ve adetlerini, yöresel lezzetlerini de tanıyacağımız güzel bir yolculuk olacak.

KIRKLARELİ İL MERKEZİNE OLAN UZAKLIĞI YAKLAŞIK OLARAK 36 KM.

Kendi aracımızla 36 km’lik yolu kat edebileceğimiz gibi aracı olmayanlar içinde çeşitli ulaşım yöntemleri bulunuyor. Şehir içi ulaşım otobüslerini ve şehirlerarası otobüsleri kullanarak Babaeski’ye seyahat edebilirsiniz. Kendi aracımızla seyahat, E-87 Otoyolu üzerinden kısa sürede seyahatimizi gerçekleştirebiliriz.

İSTANBUL İLE ARASINDAKİ MESAFE YAKLAŞIK OLARAK 192 KM.

Kendi aracımızla 192 km’lik yolu kat edebileceğimiz gibi aracı olmayanlar içinde çeşitli ulaşım yöntemleri bulunuyor. Şehirlerarası otobüsleri ve minibüsleri kullanarak Babaeski’ye seyahat edebilirsiniz. Kendi aracımızla seyahat Avrupa Otoyolu, O-3, E-80 üzerinden kısa sürede seyahatimizi gerçekleştirebiliriz.

ANKARA İLE ARASINDAKİ MESAFE YAKLAŞIK OLARAK 642 KM.

Kendi aracımızla 642 km’lik yolu kat edebileceğimiz gibi aracı olmayanlar içinde çeşitli ulaşım yöntemleri bulunuyor. Şehirlerarası otobüsleri ve hava yolu ulaşımını kullanarak Babaeski’ye seyahat edebilirsiniz. Kendi aracımızla seyahat O-4, E-80 üzerinden kısa sürede seyahatimizi gerçekleştirebiliriz. Alternatif olarak Kuzey Marmara Otoyolu O-7, Anadolu Otoyolu O-4 üzerinden veya E-80 ve D200 üzerinden seyahatimizi gerçekleştirebiliriz.

İZMİR İLE ARASINDAKİ MESAFE YAKLAŞIK OLARAK 682 KM.

Kendi aracımızla 682 km’lik yolu kat edebileceğimiz gibi aracı olmayanlar içinde çeşitli ulaşım yöntemleri bulunuyor. Şehirlerarası otobüsleri kullanarak Babaeski’ye seyahat edebilirsiniz. Kendi aracımızla seyahat O-5 üzerinden kısa sürede seyahatimizi gerçekleştirebiliriz. Bunun yanında deniz yolu ile şehirlerarası vapur ve feribot seferleriyle de ulaşım sağlamak mümkün.

BABA KAVAĞIYLA MEŞHUR ŞEHİR: BABAESKİ

Babaeski, minik bir kent ve yerleşim merkezidir. Tarım ve sanayiBabaeski’nin öncelikli geçinme kaynaklarıdır. İlçenin kuzey kesimini yükseltileri 150 metreyi aşmayan Yıldız Dağları’nın uzanan bazı parçaları yükseltmektedir. Bunlar Babaeski'nin öncelikli tepeleri ve dağlarıdır. “Ergene Ovası”, Ergene Nehri'nin aktığı olabildiğince sulak ve büyük bir ovadır. Ayrıca yükseltileri 50–150 metre aralığında olan küçüklü büyüklü düzlükler yer almaktadır. Bütün düzlük alanlar ilçenin tarım için kullanılan arazilerini oluşturmaktadır. Bununla birlikte şehrin önemli akarsularından Kavak Deresi (Cürtlen Dere)” ile birlikte yine şehrin bir diğer akarsuyu olan Şeytan deresi de bölgede yer alıp, arazileri sulamak amaçlı kullanılmaktadır.

BABAESKİ OKLARI

Babaeski adının bölgede bol miktarda yer alan “Baba Kavağı” ağacından geldiği düşünülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş zamanlarında Babaeski etrafında yer alan yaygın ağaç türlerinden kavak / kayın ağacından üretilen okların yanı sıra aynı zamanda yaylar ünleriyle nam salmıştı. Önemli tarihi vesika değeri taşıyan “Saltukname” adlı eserde güzel şehrimiz Babaeski'den ve aynı zamanda bu bölgede bulunan ünlü ağaçlardan biri olan Baba Kavağından çokça söz edilir. Fidan ekmek, Türk ırkı için çok eski zamanlardan gelen kutsal sayılan bir ananedir. Saltukname adlı eserde, Sarı Saltuk'un ektiği kavak fidanı 10 erin toplanıp kucaklamayı başaramayacağı kadar üstün bir büyüklüğe sahiptir. Bu ağaca bu sebeple 'Baba Kavağı' adı verilmektedir. Babaeski'de yer alan ve Baba Kavağı adı verilen bu ağacın kavak değilde, kayın ağacı olduğu da çeşitli söylentiler arasındadır. Geçmiş zamanlarda yaşamış olan Türkler'de okların kayın ağacı kullanılarak üretildiği bilinmektedir. “Adil Sultan” adlı destanda “Babaeski”nin ürettiği okların, Edirne'nin ise ürettiği yayları ile ünlü olduğu anlatılmaktadır. Saltukname adlı eserde isminden söz edilen, “Baba Kavağı” olarak anılan bölgenin yaygın tür ağaçlarından kayın ağacı ile birlikte aynı zamanda Babaeski şehrimizin tanınmış okları ile dillere destan bir ilişki bulunmaktadır.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE:BABAY-I ATIK

Günümüzde Kırklareli ilinin kazası konumunda olan Babaeski; Bizanslılar zamanında “Bulgarophygon” ismiyle anılıyordu. Babaeski'ye Yunanlilar “Bulgaros”, Bulgarlar “Phygon”, Osmanlıda yaşayanlar ise “Babay-i Atik” ismiyle anmışlardır. Bölgenin yerleşik olarak yaşayan insanları, Traklar ismi verilen bir ırktı. Roma zamanında, tarihsel öneme sahip yolların Babaeski üzerinden geçmesi bu bölgeyi önemli bir yerleşim ve yaşam merkezi haline getirmiştir. Babaeski, Bizans zamanında da bu cazibe merkezi olma özelliğini korumuştur. “Bizans Kralı 1. Anastasios (491-518)” aracılığıyla yaptırılan Marmara'dan Karadeniz'e ulaşan geniş iskele duvarı, şehrin yakınlarında bulunuyordu. İmparator l. Justinianos (527-535) aracılığıyla tamir ettirilmiş olan duvardan bugüne hiçbir kalıntı bulunmamaktadır. Babaeski, 8. ve 13. asırlarda Bizans Krallığı’nın “Thrake” yöresinde korunaklı ve dini liderlerin bulunduğu bir yerleşim yeriydi. 812'de Bulgar Çarı Krum’un ele geçirdiği bölge, 1359'da Sultan l. Murat cihetinden Osmanlı toprakları arasına alındıktan sonra 'Babay-ı Atik' ismiyle anılmaya başlandı. İlk olarak Edirne Merkez Vilayeti’ne bağlı bulunan Babaeski, 1879 senesinde Kırklareli, vilayet yapılınca Kırklareli'ye eklendi. 1854 senesinde kurulmuş olan ve “en eski belediye” unvanına sahip bulunan Babaeski'yi, Evliya Çelebi, ünlü seyahatname adlı eserinde şu şekilde anlatmaktadır:

“Madyan oğlu Yanko döneminde bu yana korunaklı ve gelişmiş bir kale ve büyük bir kentti. Sonra ki zamanlarda ise, Sırp, Bulgar ve Hersekliler birleşerek İstanbul'u ortadan kaldırmak için uğraşırken bu kenti de yakıp harap etmişlerdir. Sonraki dönemlerde ise Sarı Saltuk Bey, Pravadi yakınlarında öldüğünde, ilk verdiği vasiyeti üzerine naaşı yedi ayrı tabuta konularak her bir tabut, bir ayrı bir yere götürüldüğü zaman Adrianapolis Kralı da 'bu zat bizimledir' diye Saltuk'un cenazesini Babaeski de toprağa verdirmiştir. Bu olaydan destek alarak şehre 'Babaeski' adı verilmiştir. Ahalisi tüm vergi yükümlülüklerinden müstesna, hoş bir yerleşim alanı ve 150 nakitlik şehirdir. 1060 tane bağı, boydan boya kırmızı kiremitlerle örülü aşağılı yukarılı taş yapıları vardır. Bu yapılar, 20 mescitlidir.';

EGEMENLİK SAVAŞLARI

M.Ö. 5. asrın ortalarına doğru bu alanda tesis edilen, Traklar’ın Odrys grubunun tesis ettiği devlet, Makedonya Kralı II. Phillip aracılığıyla yıkılmış, bu olayı Bitinya Krallığı'nın egemenliği altına girmeleri takip etmiştir. M.Ö. 46 senesinde ünlü Roma imparatorlarından “Cladius”, Trakya ve Babaeski’nin de yer aldığı “Kırklareli” bölgesini de ele geçirdi.

M. S.

Ünlü Bizans krallarından I. Anastasius'un (491-518) bizzat inşa ettirdiği ve günümüzdeki Marmara Bölgesi’nden Karadeniz istikametine dek görünen kocaman iskele duvarı, Babaeski'nin etrafından geçiyordu. I. Justinianus (527-533) surların gerekli bakımlarını yaptırmış, ancak devamlı saldırılara uğradıklarından bugüne erişememiştir. Bu iki Bizans kralının üzerinde büyük bir özveriyle durdukları surların yapılmasındaki amaç, Balkanlardan gelebilecek olan büyüklü küçüklü akınlara karşı İstanbul'u koruma altına almaktı. Bizans zamanında, yöre “Bulgarofigon” olarak tanınıyordu ve 896 yılında Bizanslılar bu bölgede Bulgarlar aracılığıyla ağır bir yenilgiye uğratıldı. 1047 senesinde “Leon Tornikios”un öncülüğündeki isyancıların hakimiyeti altına girmişse de “Kral IX. Konstantinos”, bölgeyi tekrar ele geçirmiştir.

Amucalar

Ertuğrul Gazi'nin sahip olduğu üç tane erkek evladı vardı. Oğullarından en büyük olanı “Savcı Bey” erken denilecek bir yaşta, bir savaşta vefat ettiği zaman emirlik, öteki oğulları “Gündüz Alp” ve “Osman Bey” çabalarıyla yaşatılmaya devam etmiştir. Ertuğrul Gazi ihtiyarlayınca Kayı Topluluğu’nun başı olarak oğlu “Gündüz Alp”'i getirdi. Bu olaydan kısa bir süre sonra Gündüz Alp’de vefat etti. Ertuğrul Gazi vefat etmeden evvel düşünde, minik mahdumu Osman'a muhteşem ve devasa büyüklükte mevkiye ehil olacağını anlamış, bu nedenle topluluğun yönetimine Osman Bey’in geçirilmesini vasiyetinde istemişti. Osman Gazi, gerekli olgunluğa eriştiği dönemde Gündüz Alp, Ertuğrul Gazi’nin vasiyet namesini yerine getirerek beyliği kardeşi Osman Bey’e verdi. Böylece Kayı Topluluğu’nun önderliği Osman Gazi'nin sülalesine geçti. Bu olaydan sonra Gündüz Alp'in sülalesinden olanlara teba içinde 'Amucalar' diye hitap edilmeye başlandı. Amucalar, asker ve yönetici olarak devlete hizmet etmeye seneler boyunca sürdürdüler. Ünlü Türk komutanlarından Gündüz Alp'in erkek çocuklarından kahramanlığıyla ün salan “Aydoğdu Bey”, rakip Bizans İmparatorluğu ile gerçekleşen “Koyunhisar Savaşı” esnasında Osmanlı askerlerine emir verdiği sırada şehit edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin kurulma zamanında, Osmanlılar, Türkmenlere çok değer vermiş ve mühim gördükleri tüm yerlere Türkmenleri getirmişlerdir. Yükselme devrinde ise bu uygulama kaldırılmış ve bunun yerine “devşirmeler” daha çok değerli olmuşlardır. Osmanlılar, Türkmenlerin yönetimi ele geçirmesinden ve böylelikle kendilerini ortadan kaldırma ihtimallerini düşündükleri için onları devlet yönetiminden uzaklaştırmışlardır. Yaşanan olaylardan sonra “Amucalar”da bu izlenen politikalardan dolayı zarar gördüler. Amucalar, zamanla çoğalarak bir boy olmuşlar ve güç kazanmışlardır. Amucalar, Ertuğrul Gazi’nin ceddinden olduklarından yönetim üstünde ayrıcalıklarını kanıtlama ihtimalleri vardı. Bunun gibi nedenlerle Balkan bölgesine sürülerek burada yaşamaya başladılar. Boyun bazı bölümlerinin ise öncelikle Sivas Şehri’ne sonraki bir dönemde de Kars civarlarına yerleştiği düşünülüyor. Boyun Trakya Bölgesine gelme zamanı ise mutlak şekilde bilinememektedir. Amuca taşra yerleşmelerinde, Malkoçlar’ın 1491 senesi kütüğü bulunması, bu hususta ilgi toplamaktadır.

AMUCALAR BEYLİĞİ

Yörede Amucalar Beyliği; öncelikle Trakya Bölgesi’nde yörenin önemli dağlarından Yıldız Dağları'na nazır eteklerde özellikle “Keşirlik” denen bölgede 10 adet taşra yerleşim alanı kurdular. Köylerin isimleri; Malkoçlar, Kocatarla, Gaybılar, Ahlatlı, Topçular, Börklüce, Dikence, Ahmetler, Gündüzler ve Karaabalar'dır. (Doksan Üç Savaşı’ndan ileri ki dönemde Keşirlik yöresinin bazı bölümleri Bulgaristan sınırları içerinde kalmıştır. Türkiye sınırları içerisinde kalan bölümünün ismi ileri ki dönemlerde “Kofçaz” olmuştur.)

İlk zamanlarda oluşturulan 10 taşra yerleşim alanından sonra Amucalar, kişi sayısı arttıkça “Burgaz” ve “Stara Zagora” alanları öncelikli olarak Bulgaristan sınırlarının doğuda kalan kısımlarına doğru dağıldılar ve Doksan Üç Savaşı'na dek geçen sürede (22.6.1877–31.1.1878) 33 tane köy kurdular ve bu alanlara yakın olan kentlere yerleştiler. Osmanlı - Rus 93 Harbi bitiminde, sınırlar belirlenmeye başlanınca Amucalar’ın bir bölümü Bulgaristan sınırlarında kalmışlardır. Bu hudut yalnızca Bulgaristan ile Osmanlı devletlerini ayırmakla kalmayıp, Amucaları’da birbirinden ayrı düşüren bir huduttur. Böylelikle, soydaşlıklar yok olmuş, sülaleler bölünmüş ve dağılmıştır. İktisadi sorunlar ortaya çıkmaya başlamış, can ve mal kayıpları olmuş, birçok eser ve bazı sosyal değerler tükenmiştir. Bulgaristan kısmında bulunan Amucalar'ın birçoğu ise Bulgar yönetiminde yaşamayı istemeyip 1878 yılından bu yana yeni çizilmiş olan Osmanlı toprak hudutlarının içerisine doğru hicret etmeye başlamışlardır. Geri dönenlerin büyük çoğunluğu “Kırklareli” ve civarında yepyeni taşra yerleşim alanları ve şehir yerleşim alanları kurdular. Böylelikle Tekirdağ, Balıkesir ve Eskişehir çevrelerinde de sınırlı adette yerleşim yeri ve taşra yerleşim alanları oluşturdular. Bazı oymaklar ise İstanbul'a yerleşmeyi seçtiler.

“BOLCA NİNE”NİN KERAMETİ

Bunun dışında Babaeski'nin “Pehlivanköyü” hattı üstünde bulunan Mutlu Köyü'nde “Bolca Nine”nin mezarı yer almaktadır. Bir rivayete göre 15. asırda Fatih Sultan Mehmet, Edirne'ye doğru yol alırken ordusuyla beraber Mutlu Köy'de kalmış. Kalma sırasında tek aş pişiricisinden bu çok sayıdaki şahısları doyurabilmeyi beceren kadın orduyu şaşkınlığa uğratmıştır. Ordunun içinde yer alan askerlerin yemeğin yetmeyeceğini söylediklerinde, yaşlı kadın, 'Yiyin çocuklarım çokça çokça yiyin' diye söylemiş ve aş, tüm askerlere yetişmiş ve bir kısmı da artmıştır. Mucizevi hadise nakledilince Fatih Sultan Mehmet, ihtiyar kadının ellerini öpmüştür, 'Bundan gayrı ismin Bolca Nine olsun' demiştir. O gün bu gündür kadının ismi “Bolca Nine” olarak anılmaya başlanır. Başka deyişlere bakıldığında, ihtiyar kadın Fatih Sultan Mehmet’e, 'Ceddinizin direkleri istrahat alanında dursun' demiştir. Kadının dileği yerine getirilir, gün ışıyıp ta uyandıklarında direklerin yeşermiş olduğunu anlarlar ve Bolca Nine'nin “evliyaullah” olduğunu hükmederler.

GÜNÜMÜZDE BABAESKİ

Kırklareli’de kurulan en eski kasaba “Babaeski Belediyesi”dir. 1854 senesinde kasaba yapılmıştır. 19. asırda Edirne ili Kırkkilise (Kırklareli) sancağına bağlanmış bir yerleşim merkeziydi. Babaeski, 1912 senesinde Bulgarlar’ın, 1919 senesinde de Yunanlılar’ın eline geçmiştir. Kurtuluş Savaşı devam ederken Türk ordusunun toplanma alanlarından biri olarak bilinen Babaeski şehrimizde 'Trakya Paşaeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti' adında bir cemiyet oluşturulmuştur. Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada 9 Kasım 1922 tarihinde bu bölge geri alınmıştır. Cumhuriyetin ilan edilmesini takiben ki dönemde, Babaeski, 1924'te Kırklareli iline bağlı bir ilçe olmuştur.

Kırklareli Şehir Merkezi’ne yaklaşık 37 km uzaklıkta bulunan bölgenin masaha-i sathiyesi 652 km²'dir. Babaeski ilçesinin ekonomik yapısı tarım,hayvancılık ve sanayi faaliyetleri üzerine kuruludur. Babaeski’de çoğunlukla karpuz, ayçiçeği, buğday, kanola gibi tarım sanayisine dayalı ziraat mahsülleri yetiştirilmektedir. İlçe merkezi haricinde kalan yerlerde genellikle büyükbaş ve küçükbaş hayvan çobanlığı yapılır. Bölgede öncelikle unlu ürünler ve ezilmiş hububat mahsüllerini barındıran gıda üretimi yanında, “süthane imalatçılığı ve peynir imalatçılığı”, “kom hayvanları adına hazırlanmış yiyecek üretimi”, “arıtılmış sıvı ve katı yağlar” üretilmektedir. Bunların haricinde yer yer mobilya üretimine de rastlanmaktadır.

1971 senesinde o dönemin belediye başkanı olan Gündüz Onat'ın, büyük özverisiyle belediyenin öncülüğünde bölgede yer alan; ziraat ve bilgi kurumları, dernekler, odalar, medya mensupları, sanayici ve zanaatkar mümessillerinin büyük katılımı ile yapılan çalışmalardan sonra; belediyenin gözetimi altında 'Karpuz Festivali' ismiyle düzenlenmesi konusunda anlaşılmıştır. Dahasonra ki dönemlerde festival, 'Tarım Festivali' ismini alarak günümüze kadar süregelmiştir. Nitekim festival, 40 senedir sürekli olarak yapılmaktadır. Bölgede yapılan şölen nedeniyle, bölgeden Avrupa'ya ilk defa “karpuz” ihraç edilmiştir. Bölgede yaşayanlar ve ayrıca şölen namına bölgeye gelmiş olan yerli ve yabancı turistlerle beraber festivale katılım her geçen yıl artmaktadır.

DÖRT YÜZLÜ ÇEŞME: TARİHİ SERİNLİK

Dört Yüzlü Çeşme; kare imarlı, kesme taştan imal edilmiş, üç farklı tarafında çeşmelerin bulunduğu kubbeli bir imar yapısına sahiptir. Çeşmenin güneydoğuyu gören kısmı sağırdır ve taş yüzeyinde “profilli kemer biçiminde motifler” yer almaktadır. Çeşmenin diğer kısımları uçlu kemerli bir yapıya sahiptir. Çeşmelerin etrafında “mermer motifli aynalar” bulunur. Kuzeydoğu kesiminin uçlu birleştirme noktası içinde, üstündeki yazılar yıllar içinde kazınarak yok edildiği düşünülen, büyük bir “kitabe taşı” bulunur. Çeşmenin tek kubbeli bir üst örtüsü vardır. Bu örtü kurşun kaplıdır ve güneydoğu kısmında bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Çeşmenin üst bölümünde “mermer alem” yer almaktadır. Saçak altı silmesi “taş işlemeler” kullanılarak yapılmıştır.

TARİHTEN GELEN TEMİZLİK ALIŞKANLIĞI: BABAESKİ HAMAMI

Babaeski Hamamı, imar olarak klasik tip mimari özellikleri gösterir. Osmanlı hamam imar şemasına çok benzer özellikler gösterir. Hamamın giriş kapısının üstünde yer alan “kitabesi” Yunan işgali yıllarında Yunan askerleri eliyle silinmiştir. Bu sebepten dolayı yapım tarihi tam olarak bilinememektedir. İlk yapıldığı zamanlarda hanım ve beyolarak ikili hamam biçiminde inşa edilmiş olan hamamın günümüzde yalnızca “beyler bölümü” ayakta kalabilmiştir.

TARİHİ MİRAS: ESKİ (FATİH) CAMİ

Babaeski de bulunan Fatih (Eski) Camii, Hicri 871 (Miladi 1467) senesinde Fatih Sultan Mehmet aracılığıyla yaptırıldı. Cami dikdörtgen imarlı yaklaşık 17x11 m boyutlarındadır. Güneybatı kısmında bitişik bir minaresi yer almaktadır. Caminin duvarları tuğla hatıllı kesme taşlardan yapılmıştır. Caminin pencerelerinin iki derece üstü dairesel kemerli yapıdadır. Güneybatı ve güneydoğu kısımlarında dörder penceresi yer alan cami kuzeydoğu kısmından bitişiktir. Minaresi, dörtgen bir döşeme üstündeki küçük bir kesit alanından başlayarak birçok yüzü olan ana bölüm başlamaktadır. Minare muntazam kesme “köfteki taşı”ndan yapılmıştır. Cami, tek şerefeli ve uçlu kurşun külahlı bir yapıya sahiptir. Çatısı ise kırma ve üzeri “marsilya kiremitler” ile kaplanmıştır.

TARİHİ GÜZERGAH: BABAESKİ KÖPRÜSÜ

Babaeski’nin doğu kısmındaki Babaeski deresi üstünde kurulan köprü, 1633 senesinde “Sultan IV. Murat”aracılığıyla yaptırılmıştır. 6 adet uçlu kemerli ve kemerlerin aralarında ikişer adet taşkın gözü yer alan köprü 72 m uzunluğunda ve 5,85 m genişliğinde yapılmıştır. “Selyaranlar”ı kuzey kısımda uçlu, güney kısımda ise dairesel olarak tasarlanmıştır. Köprünün ortasında yer alan ve güneye bakan kısmında bulunan “kitabelik”, kuzey kısmında ise “seyir balkonu” yer almaktadır. Kitabeliğin içinde yer alan kitabesi beyaz mermer bir levhaya yazılmış beş satır yazıdan, kenar kısımlarda ise rozet ve çiçek biçimli süslemeler yer almaktadır.

TARİHİ GÜZELLİK: CEDİD ALİ PAŞA CAMİİ

İlçede “İstanbul-Edirne asfalt yolu” yakınında yer almaktadır. 1555 (H. 962) senesinde “Cedid Ali Paşa” aracılığıyla “Koca Mimar Sinan”a inşa ettirilmiştir. Günümüzde cami bölümü kullanılmaya devam eden bina, 1832 senesinde nitelikli bir onarımdan geçmiştir. 4 satırlık yazı bulunan Türkçe yazıtı ile 10 satırlık onarım yazıtı bulunur. Dörtgen bir imar üstüne yarma “köftekitaşı”ndan yapılmış, üstü “kurşun” kaplanarak kocaman bir kaplama ile kapatılmıştır. Camide bir tanesinin damı ahşaptan yapılmış olarak, birbirlerine eklenmiş 2 adet son toplanma alanı bulunur. Caminin bir ezan okunan minaresi Balkan Savaşları’nda (1912) “Bulgarlar” aracılığıyla yıkılmıştır, savaş bittikten sonra ki dönemde yeniden inşa edilmiştir. Cami, Edirne’deki “Selimiye Camii’nin minik bir modeli” niteliğindedir.

TARİHİ SOKULLU MEHMET PAŞA “SİNANLI” KÖPRÜSÜ

Sinanlı Köprüsü, Mimar Koca Sinan'ın eserlerinden biridir. Köprü, “Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa”aracılığıyla inşa ettirilmiştir. Kagirin inşa tarihi kati olarak bilinmemektedir. 1565 senesinde inşa edilmiş olduğu tahmin edilmektedir. Kagir, “Alpullu-Hayrabolu menzili” üstünde, yaklaşık 123 metre uzunluğa sahiptir. Alpullu tren yolu ile şeker fabrikası karşısı hizasındadır. Yazıtı bulunmamaktadır. Yapısal açıdan; Lüleburgaz'daki Sokullu Mehmet Paşa Kagir'ine büyük bir benzerlik göstermektedir. O köprüden bir farklı yanı, Ergene akarsuyunun bataklık ve kayanbir yapısı bulunması sebebiyle orta birleştirme noktasıdiğer birleştirme noktalarından daha büyük olarak tasarlanmıştır (20.05 m. kadar açıklıkta). 5 gözü bulunan kagirin birleştirme noktası biçimleri uçludur. Kagirin 4 ayağı ile birer ayağı için tahfif bölmeleri konulmuştur. Birleşme noktaları direk olarak kaide ile yapılmışlardır. Kagirinsahip olduğu kornişler, parmaklık taşları, dışarıdaki cepheleri ile birleştirilmiştir. Yontular aralıklarla bir ve iki yontu şeklinde koyulup, rakımları 1.10 metredir. Bu kagirin anlamlı olmasının nedeni; Alpullu ve Hayrabolu arasındaki mesafeyi kısaltmak ve seyahati kolaylaştırmak amacıyla yapılmış olmasıdır. Tekirdağ'dan başlayarak devam eden mesafe hattının “Ergene Nehri”ni aşmasını sağlamaktadır. Kagirin suyun salınıp akışının sağlandığı kısmının inşası ise farklıdır. Yüzey bölümünde 1 adet “ayazlığı” bulunmaktadır.

ŞEHRİN YETİŞTİRDİĞİ ÜNLÜ SİMALAR

PROF. DR. ERCÜMENT OVALI

1961 senesinde doğan Doktor, Bilim Adamı Hematoloji uzmanı Ercüment Ovalı, güzel şehrimiz Kırklareli Babaeski’de dünyaya gelmiştir. Ercüment Ovalı zorlu tıp eğitimi için Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girmiş olup sonrasında Samsun ilimizde bulunan 19 Mayıs Üniversitesi’nde dahiliye eğitimi, İstanbul ilimizde bulunan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de Hematoloji eğitimini bitirmiştir. Ercüment Ovalı, daha sonra çalışmalarına devam etmiş ve 2009 senesine dek KTÜ’de yer alan transplant biriminde yönetici unvanıyla çeşitli araştırmalar yapmıştır. Böylelikle hem deülkemizin birincigöze yöntem laboratuvarını kurmuştur. Daha 38’lerindeolmasına rağmen Profesör unvanına sahip olmuştur. 2018 senesinde GQ merasimindekendisine takdim edilen Yılın Bilim Ödülünü vatanımız şanlı tarihine adını altın harflerle yazdıran Şehit Eren Bülbül ile birlikte Şehit Astsubay Ferhat Gedik ve Suriye’nin Afrin şehrinde bulunan Mehmetçik namına almış olduğunu belirterek hediyeyi askerlerimize ithaf ettiğini ilan etmiştir.

OYUNCU- TİYATROCU GÜLÇİN KÜLTÜR ŞAHİN

Gülçin Kültür Şahin Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Ana Sanat Dalı – Oyunculuk Sanat Dalında eğitimini tamamlayarak mezun olmuştur. 2018 senesinde Kelebekler adlı sinema filminin oyuncuları arasında katılmıştır. 2014 senesinde Melik Haydar Şahin ile dünya evine giren Gülçin Kültür Şahin aslen Kırklareli Babaeski’lidir.

1. SINIF EMNİYET MÜDÜRÜ TACETTİN ASLAN

1964 tarihinde doğan Tacettin Aslan İlköğretim ve Ortaokul eğitimini İstanbul’da bitirmiş hemen ardından Polis Akademisini kazanmış ve okulu bitirerek mezun olmuştur. Mezun olduktan sonra İstanbul’da mesleğini sürdürmüştür ve sırası ile Batman, Ankara, Bursa Şemdinli, Trabzon ve Çanakkale gibi çeşitli illerde görev yapmıştır. 2010 yılında 1. Sınıf Emniyet Müdürü rütbesi ile Teftiş Kurul Başkanlığına atanan Tacettin Aslan 28 Ekim 2016 yılında Diyarbakır İl Emniyet Müdürü olarak görevine devam etmiştir. Tacettin Aslan Kırklareli’nin Babaeski İlçesinde doğmuştur, evlidir ve bu evliliğinden olan iki çocuğu vardır.

ŞARKICI MEDİHA ŞEN SANCAKOĞLU

Mediha Şen Sancakoğlu 1941 senesinde 3 kardeşten sonuncusu olarak doğmuştur. Kırklareli Babaeski’de doğan şarkıcı daha 2 aylıkken Bursa Çekirge’ye taşınmış, ilkokulu bu şehirde bitirmiştir. Daha sonra Ortaokul 2. Sınıfta okurken İstanbul’a yerleşmişlerdir. Daha 14 yaşına geldiğinde ise Alaattin Şen ile dünya evine girmiş ve Eyüp Sultan’da belli bir süre yaşamıştır. Alaattin Şen ile olan evliliğinden iki tane çocuğu vardır. 1972 senesinde ayrılmış sonrasında ise 1973 yılında Kemal Sancakoğlu ile dünya evine girmiştir ve bu evliliğinden doğmuş olan iki kız çocuğu vardır.

EN BABA ŞEHİR BABAESKİ’YE YELKEN AÇIN!

Trakya’ya, Kırklareli’ne kadar gelip te “Baba Kavağı”yla meşhur olan Babaeski şehrinin bizleri davet eden güzeller güzeli mekanlarını görmeden gitmek olmaz. Biliyorsunuz ki davete icabet etmek gereklidir. Biz bu seyahatimizde sizlerle beraber Babaeski’nin yapmış olduğu güzel çağrıya kulak verdik ve davetine icabet ettik. Kültürüyle ve tarihi dokusuyla bizi kucaklayan, kapılarını sonuna kadar açarak bizleri davet edip, ağırlayan güzel şehir Babaeski’yi sizlerde seyahat rotalarınıza vakit kaybetmeden ekleyebilirsiniz. Yolculuğumuzda, “Baba Kavağı” ile meşhur olan Babaeski şehrinin tarihi bir serinlik veren “Dört Yüzlü Çeşmesi”ni, tarihten gelen temizlik alışkanlığını yansıtan ünlü “Babaeski Hamamı”nı, tarihi miraslardan biri olarak bilinen “Eski (Fatih) Camisi”ni, tarihi yol ve güzergahlardan biri olarak bilinen “Babaeski Köprüsü”nü, tarihi güzelliklerden biri olan “Cedid Ali Paşa Camisi”ni, “Tarihi Sokullu Mehmet Paşa (Sinanlı) Köprüsü”nü ziyaret ederken aynı zamanda şehrin ünlü simalarını, örf ve adetlerini, yöresel lezzetlerini de tanıdığımız güzel bir yolculuk oldu. Bir sonraki oluşturduğumuz rotada buluşmak dileğiyle esenlikler, mutluluklar, güzellikler ile elbette “Murat Ak Seyahat” ile kalın, hoşça kalın.

Not: Bu yazımızı; sevgili öğrencim Damla ASLAN ile hazırladık. Ele aldığımız her konuyu, her bir ince detayı ile özenle seçtiğimiz görseller eşliğinde sizlere titiz bir çalışma ile aktarmaya çalışıyoruz. Çünkü bizim için kalite, bizim için sizler çok değerlisiniz. Seyahatte, kültürde, tarihte, sanatta her daim rehberiniz Murat Ak Seyahat olsun.

Yorum Yazın

İçeriğimiz ile ilgili değerlendirmelerinizi ve içeriğimize eklenmesini istediğiniz konular var ise lütfen yorum olarak iletiniz.

İçeriklerimizi diğer sosyal medya adreslerimizden takip edebilirsiniz.

(Mesaj için 255 karakter limiti bulunmaktadır.)