Yükleniyor...
“Binbir çeşit renkler”in ahenkle birleştiği, akarsuların dağların arasından zikzaklar çizerek aktığı “Pülümür”, duru doğal bir güzellikle çıkıyor karşımıza. Yorgan misali karın üstünü örttüğü “Pülümür Dağları”, ilkbaharı müjdeleyen cemrenin toprağa düşmesiyle canlanmaya, güzel gülen yüzünü göstermeye başlıyor. Bir masal atmosferindeki güzelliğiyle “Pülümür Çayı Vadisi”, efsanelere konu olan “Bağır Paşa Dağı” ve nazar boncuğu “Krater Gölü”, vuslata ermeyen bir aşkın hikayesi ile “Arap Kızı Dağı”, gizli bir geçite ev sahipliği yapan “Gelin Odaları”, Selçuklu dönemi hatırası “HatunKöprüsü”, durmadan akan gözyaşlarıyla “Ağlayan Kayalar”, dağın dik yamaçlarından doğan “Zenginpınar Şelalesi”, “Tarihi Koç”, “Koyun Başlıklı Mezarlar”, “Plajı” ve görsel çekiciliği ile “Kutudere”, gizli kalmış güzelliği ile “Çırtan Şelalesi”, Pülümür’ün rengarenk güzel kızı “Salordek Ormanları”, gezip görmemiz gereken muhteşem bir yer. Tarihe yolculuk yapacağımız, doğal güzelliklerine hayran kalacağımız ilçemizin tarihini, kültürünü, doğasını beraber keşfetmeye ne dersiniz? Haydi başlayalım o zaman.
Tunceli Merkez’in kuzeydoğusunda yer alan Pülümür, kuzeyinde “Erzincan”, batısında “Ovacık”, doğusunda “Bingöl”, güneyinde ise “Nazımiye” ile komşudur.
Tunceli il merkezine karayolu ile 1 saat 16 dakika 74,1 km mesafededir.
İstanbul il merkezine karayolu ile 12 saat 38 dakika, 1.100 km uzaklıktadır. Uzun yolculuğu tercih etmeyenlerdenseniz Erzincan Yıldırım Akbulut Havaalanı’ndan uçak seferi ile bu süreyi 1 saat 45 dakikaya düşürmeniz mümkün.
İzmir il merkezine kara yolu ile 15 saat 54 dakika, 1.459km uzaklıktadır. Uzun yolculuğu tercih etmeyenler için bu mesafeyi Erzincan Yıldırım Akbulut Havaalanı’ndan İstanbul aktarma uçak seferi ile 3 saat 55 dakikaya düşürmek mümkün.
Başkent Ankara’ya karayolu ile 8 saat 57 dakika, 742 km mesafededir. Erzincan Yıldırım Akbulut Havaalanı’ndan İstanbul aktarma uçak seferi ile bu süreyi 6 saat 35 dakikaya düşürmek mümkün.
“Kapadokya Krallığı” döneminde kurulduğu öngörülen Pülümür’de, bir dönem “Roma İmparatorluğu” ve “Bizans Devleti” hüküm sürmüştür. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde “Pülümür” dahil olmak üzere “Erzincan” ve “Tunceli”yi de içine alan “Mengücek Beyliği” kurulmuştur. “Anadolu Selçuklular” ile “Harzemşah”ların karşı karşıya geldiği Erzincan ve civarında “Yassıçimen Savaşı” gerçekleşmiştir. Bu savaşta yenilgiye uğrayan Harzem askerleri, doğu sınırlarına yerleştirilmiştir. Pülümür’de bulunan bazı aşiretlerin ileri gelen yaşlıları “Horasan” tarafından gelen Harzem askerlerinin soyundan geldiklerini söylerler. Hatta “Celaleddin Harzemşah”ın mezarının resmiyette “Tacik Baba” olarak geçen ama halkarasında “Sultan Baba” olarak bilinen tepede olduğu rivayet edilir. Moğollar’a yenilen Anadolu Selçuklular’ın dağılmasıyla beraber Tunceli, Diyarbakır ve Erzincan’ı da içine alan “Akkoyunlu Devleti” kurulmuştur. 1936yılına kadar Erzincan’a bağlı bir ilçe iken aynı yıl “Tunceli”ye baüğlıbir ilçe konumuna gelmiştir.
Bir orta Asya kavmi iken Anadolu’ya göç edip “Akkoyunlular” adıyla devlet kuran halk tarafından ilk dönemki ismi “Kuzucan”dır. Akkoyunlu’ların kültürel simgesi haline gelen koyun, keçi, kuzudan kaynağını alan isim zamanla “Pülümür”adını almıştır.
Dört bir yanı geçit vermez dağlarla çevriliPülümür’de kışlar çok sert, soğuk ve buzlu geçmektedir. İlkbahar ile birlikte havanın ısınıp karların erimesiyle “Pülümür Çayı”nda genişleme ve taşmayaşanır. Yazların sıcak ve kurak geçtiği ilçenin en yüksek noktası “Bağır Paşa Dağları”dır. Etrafını saran diğer dağlar ise “Mercan” ve “Munzur Dağları”dır. Dağların doruk noktalarında her biri bir nazar boncuğunuandıran görüntüsüyle, “Kırdım Köyü”, “Bağır Paşa”, “Buyer Baba” ve “Navgöl krater gölleri” bulunmaktadır. İlçenin hakim bitki örtüsü “meşe ağacı”dır. Söğüt, karaağaç, çınar, ceviz, diş budak, kavak, akçaağaç, asmagibi birçok ağaç türüde yetişmektedir. Yüksek dağlar ve zengin akarsularla çevriliilçe birçok yabani hayvana ev sahipliği yapmakta. “Vaşak”, “sansar”, keklik, turna, ayı, tilki, porsuk, “çengel boynuzlu av keçisi”, geyik, sincap, akbaba, atmaca, kartal, şahin, “yaban keçisi”, “çulluk” budağları mesken tutan yabani hayvanlardan bazılarıdır.
Doğal güzelliği ile insanı büyüleyen bu güzel ilçe ne yazıkki sanayi sektöründe pek gelişmemiştir. Sanayileşme oranının çok düşük olduğu Pülümür’de başlıca geçim kaynağı “hayvancılık”tır. Tarıma elverişli alanların az olması tarım sektörünün gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir. Zengin bitki örtüsüne sahip, dağlık yüksek yerlerde yapılan “arıcılık sektörü” gelişmiş düzeydedir. “Pülümür” adıyla satılan “ballar”, Türkiye’nin her yerine gönderilebilmektedir. “Krom”un zengin oranda bulunduğu Pülümür’de “alçı taşı”, “mermer”, “kaya tuzu üretimi” bulunmaktadır.
Kışın karın yorgan misali örtündüğü “Pülümür Vadisi”nde cemrenin toprağa düşmesiyle güneş gülen yüzünü gösteriyor bu topraklara. Pülümür Çayı’nın zikzaklar çizerek geçtiği vadi, “masal” bir görüntüye bürünüyor. Karların erimesiyle artan ve genişleyen akarsular, vadideyaşayan canlılara nefes oluyor. Vadi, rengarenk çiçekler, ağaçlarla bezeniyor, kuşların cıvıltısı, suların çağlayan sesi doluyor kulaklarımıza. Pülümür Çayı, yakın arkadaşı “Munzur Çayı”na karışıveriyor Tunceli Merkez’de. Vadinin her iki yamacı kanyonlar, şelaleler ve kayalıklar bulunmakta. “Yamaç paraşütü”, “kaya tırmanışı” ve “doğa yürüyüşleri” için eşsiz bir seçim olan vadi, zengin endemik bitki örtüsüne ve yabani hayvan türlerine de ev sahipliği yapmakta.
“Buyer Baba Dağı”, yaklaşık 3 bin metreyi bulan yüksekliği ile heybetli bir görünüme sahip. Doruklarında bir nazar boncuğunu anımsatan “krater gölü” ise bir doğa harikası. Fotoğrafçıların ilgisini çeken bu muhteşem güzellik halk arasında efsanelere konu olmuştur. Rivayete göre, Pülümür’de halk arasında sevilen, sayılan temizyürekli bir “Deli Hıdır” yaşarmış. Azığına koyduğu bikaç lokma yemeği her gün “Buyer Baba Dağı”nda bulunan gölün kenarında oturup yermiş. Günlerden bir gün yine azığına koyduğu yemekle gölün kenarına varmış. Dinlendikten sonra yemek yemek için azığını açmış. O sırada aksakallı bir ihtiyar dede görmüş. Birbirlerine selam verdikten sonra Deli Hıdır, Aksakallı dedeye “buyur baba” yemeği beraber yiyelim diyerek bölüşmeye davet eder. Bir anda aksakallı dedeyi ve atını göremez olur. Göl dalgalanmaya, ortalık toz bulutuna dönmeye başlar. “Deli Hıdır” korkudan “buyur baba” diyerek bağırmaya, koşmaya başlar. O gün bugündür bu sarp dağ ve göl adı “Buyer Baba” adıyla anılmaya başlar. Evlenme yaşına gelen genç erkek ve kadınlar göle elma atarlar. Elmalar, “su yüzünde birleşirlerse” sevdikleri kişiyle evleneceklerine inanırlar.
“Bağırpaşa Dağı”nın yamacında, Pülümür’ün güneyinde bulunan “Arap Kızı Dağı” vermiş olduğu görüntü ile görenlerin ilgisini çekmekte. Güneşin batması ile elleri göğsünde sırt üstü uzanmış bir kadın silüetinde gördüğümüz dağ, kavuşamayan iki sevdalı gencin hüznünü saklamakta. Eski zamanların birinde, Pülümür’de vadinin yamacında rengarenk ağaçların yetiştiği, kuş cıvıltılarının, su sesinin eksik olmadığıbir dağ köyünde birbirini çok seven “Yasemin” ve “Ali” adında iki sevdalı genç yaşarmış. Ali; yakışıklı, dürüst ve yiğit bir genç adammış.Yasemin ise “Arap” soyundan gelme güzel mi güzel kara göz kara kaşlı bir genç kadınmış. Ne yazık ki aileleri birbirini sevdalı iki gencin evliliğine onay vermemiş. Herşeyi göze alan Yasemin ve Ali kaçmaya karar vermişler. Şimdiki adı “Arap Dağı” olan yere geldiklerinde dinlenmeye durmuşlar. Yorgunluktan uyuyakaldıkları bir zamanda, izlerini süren Yasemin’in babası kızını orada öldürüvermiş. Uyandığında Ali, sevdiği kadının bedeninin taş gibiolduğunu görür. Sevda acısına dayanamaz ve oracıkta kendini yakar. O gün bugündür “güneşin batmasına yakın” bu dağa bakan gözler, sevdiğine kavuşamayan masum ve güzel Arap kızını görürler.
“Urartular” döneminde hatunbir lider tarafından yapıldığı öngörülen “Gelin Odaları”, Pülümür Merkez’e yaklaşık 3 km uzaklıkta bulunmaktadır. Kayaların oyularak odahaline getirildiği yapı içerisinde bulunan merdivenlerin sonunda Pülümür Çayı’na ulaşılan bir “gizli geçit” bulunmuştur. Esirlerin cezalandırıldığı 6, içinde “taht” bulunan odasıyla toplamda 7 odadan oluşmaktadır. Gelin Odaları’nın büyük bir kısmı, doğa olaylarından sebep tahri polmuş vaziyettedir.
Pülümür Çayı’nın geçtiği kollardan biri üzerinde bulunan “Hatun Köprüsü”, “Selçuklular”ın hatırasını taşımakta. İki yakayı birbirine bağlayan köprü, yaklaşık 12,60 metre uzunluğunda 5.50 metre yükseklüğünde ve 2.50 metre genişliğindedir. Rivayete göre Hatun Köprüsü’nü yörede sözü geçen bir hatun yaptırmıştır. Hatun Lider, her kim köprüde kullanılacak taşları “Erzincan-Tercan”dan getirirse ve getirdiği taşların hepsini atmadan kullanırsa evleneceğini, tersi olursa ise ustanın boynunun vurdurulacağını söyler. Tüm riskleri göze olan bir usta, Tercan’dan getirdiği tüm taşları kullarak köprüyü tamamlamış ve “Hatun Lider” ile evlenmiştir.
Pülümür’ün dikkat çeken güzelliklerinden biri olan “Ağlayan Kayalar”, yaklaşık 20 metre yüksekliği gören kayalardan “gözyaşı”na benzer şekilde akan su kaynaklarından oluşmaktadır. Kış aylarında “buz sarkıtı”na dönüşen ağlayan kayalar, karların erimesiyle beraber yerini şırıldamaya başlayan su seslerine bırakıyor.
Yeşil bir cenneti andıran zengin bitki örtüsü ve ormanın içinde, dik bir dağ yamacından doğan “Zenginpınar”, halk arasındaki ismiyle “Zağge Şelalesi' hayran kalınacak bir güzellikle karşılıyor ziyaretçilerini. “Tunceli- Pülümür Karayolu” üzerinde bulunan şelale, günü birlik gezmek ve piknik yapmak için mükemmel bir yer.
“Akkoyunlular” zamanından kalan “Koç Başlıklı Mezarlar”, yüksekçe yerlerde konumlandırılmıştır. Mezar taşları üzerinde yer alan “hançer”, “şiş”, “kılıç”, “dokuma tezgahı”, “çatal” gibi figürler, mezarda bulunan kişinin mesleği, cinsiyeti ve konumu hakkında bilgi vermektedir. Nitekim mezar taşında yer alan “kılıç, bıçak”, “kalkan”, “koç gibi figürler”, mezar sahibinin “yiğit” bir erkek olduğuna, “küskü” ,“iğne”, “sap gibi figürler” maharetli bir kadına, “terazi” ve “kandil gibi figürler”, mezarın din adamlarına ait olduğunu gösterir. “Pülümür Salkımözü”, “Sağlamtaş köyleri”nde bulunan mezarlarda “Koyun Koç Başlıklı Mezar Taşları”na rastlamanız mümkün.
“Tunceli-Pülümür yol güzergahı”nda yer alan “Kutudere”nin Tunceli Merkez ile arası 46,3 km’dir. Ulaşımın rahat sağlanması, temiz, berrak suyu ve bir ressamın elinden çıkmışçasına bir güzelliğe sahip olmasından kaynaklı insanların tercih ettiği gözde bir yer olmuştur. “Kutudere”, doğanın hakimiyeti altında kuşların, cırcır böceklerinin seslerini duyabileceğimiz, piknik yapma ve yüzme alternatifleriyle mutlaka görmemiz gereken şahane yerlerden biri.
Karların eriyip ilkbaharın gelmesiyle beraber ziyaretçilerine doyumsuz bir şölen yaşatan “Çırtan Şelalesi”, yaklaşık olarak 60 metre yüksekliğinde ki kayaların arasından akmaktadır. Şelale, çeşitli endemik bitkilere sahip. Şelaleye su içmek için gelen “çengel boynuzlu keçiler”, bize bozulmamış bir doğa manzarası veriyor. Bu gizli kalmış güzelliğe “Meşeyolu köyü”nden bir saatlik yürüyüşün ardından varılabilmektedir.
Sonbahar aylarında kahverengi ve turuncunun herrengine bürünen “Salordek Ormanları”, yazın yeşilin, sarının, kırmızının alacalı renklerine geçiş yapmakta. Genelde “meşe ağaçları”nın bulunduğu ormanda aynı zamanda “ceviz”, “yabani meyve” ve “kavak ağaçları” yer alıyor. Rengarenk gökkuşağı tadında bir izlemim veren Salordek Ormanları, özellikle sonbahar aylarında yoğun ziyaretçi akınına uğruyor.
Şirin Pülümür’ün leziz “bal”ı ikram edilerek düzenlenen bu festival her yıl “Ağustos” ayında düzenlenir. Festivalin akşamları ise konserler ve şenlikle devam eder. Eğer Ağustos ayında yolunuz Pülümür’e düşerse mutlaka “Bal Festivali”ne gitmelisiniz.
Un, su, yağ ve tuzdan yapılan “gömme”nin kaşık ile eşelendikten sonra “sarımsaklı yoğurt” ve üzerine “bol tereyağı” dökülmesiyle yapılan yöresel bir tatdır.
Fırından çıkan “gömme”, çok küçük parçalar halinde ufalanarak “çanak” adını verdikleri kaba alınır. “Kurut” denilen çökeleğin kurutulmuş hali sulanarak sıvı hale getirilir. Ayran kıvamına geldikten sonra “ufalanmış gömme”ye dökülür. “Hamur” kıvamına gelen “sirekurt”un ortasına çukur açılır. Açılan çukura kızgın tereyağı dökülür. Afiyet olsun.
“Arpa” veya “buğday”, kızgın saç üzerinde kavurulur. Kavurulduktan sonra el veya taş değirmeninde “un” haline geliceye kadar çevirilir. Tabaklara konulan “kavut” üzerine “kızgıntereyağı” dökülerek servis yapılır.
“Munzur Dağları”nda karın kalkmasıyla berbaer yetişen ilk bitkinin adıdır. “Kalp hastalığı” ve “kanser”in şifası olduğu söylenmektedir. “Gulik bitkisi”nin çorbası, yemeği, böreğive pilavı yapılmaktadır. Tunceli’de “Doğal Antibiyotik” olarak daanılmaktadır.
“Kanser savaşçısı” olarak anılan “ışkın” ekşimsi bir tada sahip bitkidir. Tunceli Dağları’nın şifa veren bitkilerinden biri olan ışkın öksürük, bademcik ağrısı, ateşdüşürücü ve düzenli kullanımda bağışık güçlendirici bir bitkidir.
“Cemre”nin toprağa düşüp, karların ermesiyle birlikte yeşeren şifalı bir bitkidir. Dikenlerle çevrili kengeli dikenden ayırabilmek için “bıçak” kullanılıyor. Yemeklerde de kullanılan kengel, yöre halkı tarafından çok sevilen bir bitkidir.
“Pülümür’ün yüksek rakımlı yaylaları”, yüzlerce çeşit çiçek türüne ve doğal dağ kekiğine ev sahipliği yapmakta. Bal üretimi için tüm koşulların elverişli olduğu bu topraklarda özellikle “Kekik Balı”, damakta ayrı bir tat ve lezzet bırakmakta.
Tunceli; ülkemizde “Alevi” kesimin en yoğun yaşadığı ilimiz. Alevilerin ibadet yeri olan “Cem Evi”nin “barış”, “hoşgörü”, “kardeşlik” gibi anlamlar yüklediği “Mum Yakma Ritüeli”nin tarihsel gelişimi oldukça eskiye dayanıyor. Halk tarafından mezar ve türbe ziyaretlerinde mum yakma geleneği hakim. Peki mum yakma geleneği nerden gelmekte ve neden yapılmakta? İşte bu soruların cevabına gelirsek şöyle izah edebiliriz. Tunceli topraklarında birçok medeniyetin yanı sıra “Roma”lıların, “Finike”lilerin, “Helen”lerin hüküm sürdüğünü görüyoruz. Bu medeniyetlerin uyguladığı “pagan” kültürüne ait mum yakma ritüeli, Hristiyanlar tarafından uygulanırken, İslamiyet’te batıl inanç sayılarak reddedilmiştir. Alevi inanışına göre mezar taşına oturtulan mum, ölen kişi ile bütünleşmek, onu aydınlatmak ve iyi dileklerini belirtmek için yakılıyor. Türbe ziyaretlerinde dilenen dilekler, “Mum Yakılma Ritüeli” ile birlikte isteniyor. Alevilikte mum yakmak, “güneş”i sembolize etmektedir. Amaç bulunulan ortamın aydınlanması değil, insan yüreğinin aydınlanmasıdır. Pülümürde ziyaret edebileceğiniz türbeler; “Büyük Çeşme”, “Derviş Gülabi”, “Büklü Dede türbeleri”dir.
Edebiyatımızın ünlü yazarı ve şairi “CemalSüreyya”, Tunceli-Pülümür’lüdür. Memleketinde her sene adına anma törenleri düzenlenen şairin, “1938 Sürgün” şiirinin yazılı olduğu mermer bir yapı ve kendisine ait heykeli merkezi bir yerde konumlandırılmıştır. Cemal Süreyya’nın “1938 Sürgün” şiirinden bir mısra;
“Bizi bir kamyona doldurdular
Tüfekli iki erin nezaretinde
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler
Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki
Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.”
“Binbir çeşit renkler”in ahenkle birleştiği, akarsuların dağların arasından zikzaklar çizerek aktığı “Pülümür”, duru doğal bir güzellikle çıkıyor karşımıza. Yorgan misali karın üstünü örttüğü “Pülümür Dağları”, ilkbaharı müjdeleyen cemrenin toprağa düşmesiyle canlanmaya, güzel gülen yüzünü göstermeye başlıyor. Bir masal atmosferindeki güzelliğiyle “Pülümür Çayı Vadisi”, efsanelere konu olan “Bağır Paş aDağı” ve nazar boncuğu “Krater Gölü”, vuslata ermeyen bir aşkın hikayesi ile “Arap Kızı Dağı”, gizli bir geçite ev sahipliği yapan “Gelin Odaları”, Selçuklu dönemi hatırası “Hatun Köprüsü”, durmadan akan gözyaşlarıyla “Ağlayan Kayalar”, dağın dik yamaçlarından doğan “Zenginpınar Şelalesi namı diğer “Zağge Şelalesi”, “Tarihi Koç, Koyun Başlıklı Mezarlar”, “Plajı” ve görsel çekiciliği ile “Kutudere”, gizli kalmış güzelliği ile “Çırtan Şelalesi”, Pülümür’ün rengarenk güzel kızı “Salordek Ormanları” ve tarihiyle, efsaneleriyle, olağanüstü doğasıyla, kültürüyle, efsane damak tatlarıyla “Pülümür”, gezi listemizde üst sıralarda yer almayı hak eden muhteşem bir çoğrafya. Öyleyse yanınıza sağlığı, huzuru, mutluluğu, konforu alın ve sizi dört koldan hasretle bekleyen Pülümür’e yelken açın, her daim “Murat Ak Seyahat” ile kalın, hoşça kalın..
Not: Bu yazımızı; kıymetli öğrencim Saniye AYAZ KAYAN ile hazırladık. Ele aldığımız her konuyu, her bir ince detayı ile özenle seçtiğimiz görseller eşliğinde sizlere titiz bir çalışma ile aktarmaya çalışıyoruz. Çünkü bizim için kalite, bizim için sizler çok değerlisiniz. Seyahatte, kültürde, tarihte, sanatta her daim rehberiniz 'Murat Ak Seyahat' olsun.